Hazırlayan: Aslı Uluşahin
“Kimi zaman çevirmenler olmasaydı ne yapardık, diye düşünürüm. Bırakın yanıtlamayı, soruyu sormak bile korkunç. Evrensel kültürün, çevirmen diye adlandırılan bu karıncalarına, arılarına neler borçluyuz? Benim yanıtım tek sözcük: Her şeyimi. Çeviri olmasaydı, kuşkusuz bir yazar olamazdım.”
Bu cümleler Ferit Edgü’ye ait; ‘Celâl Üster İçin’ isimli kitaptaki yazısına böyle başlıyor. Edgü burada kitap çevirmenlerini kastediyor, ama aynı sözlerle teşekkür edebileceğimiz başka karıncalar var: Onlar altyazı ve seslendirme çevirmenleri. Bir yönetmen, bir senarist de pekâlâ, “Olmasalardı olmazdım” diyebilir.
Pek çok alanda emeklerinin nimetlerinden yararlandığımız altyazı ve seslendirme çevirmenleri, bir yandan mesleklerini olabildiğince iyi yapmak, diğer yandan bunu sağlayacak çalışma koşullarını yaratmak için mücadele ediyorlar.
Çevirmenler Meslek Birliği (ÇEVBİR) yönetim kurulu üyesi Aslı Takanay, “Çevirinin tüm alt türlerine ilişkin özellikleri bizim için de sayabiliriz” diyor: Dili iyi bilmek, eserin ait olduğu kültürü tanımak zaruri; kendinden yüzde yüz emin olmaksa tehlikeli. Çünkü ‘bildiklerinizi sınamaya ve bilmediklerinizi araştırmaya istekli olmadan, çeviri yapılacak dilde ifade etme becerisini geliştirmeden ve bu yönde emek harcamayı sürdürme hevesi taşımadan’ iyi bir çevirmen olmak zor.
Elbette mesleğin kendine özgü başka ihtiyaçları var:
“Mesela altyazı çevirisinde seyircilerin sessiz okuma yapacağı metinler üretirsiniz, size altyazı için ayrılan alanın dışına çıkmamanız gerekir, az ve öz, anlaşılır ama çevirdiğiniz malzemenin ruhuna, diline, tonuna, ritmine uyumlu bir metin üretmeniz beklenir. Seslendirme çevirisinde seslendirme sanatçısının seslendireceği metni üretirsiniz, dolayısıyla bir yandan yine çevirdiğiniz malzemenin ruhuna, diline, tonuna, ritmine uyumlu bir metin üretirken bu metnin sesli okunabilir bir metin olmasına özen göstermeniz beklenir. İlaveten seslendirme sanatçısını yönlendirecek nida notlarını çeviri metninize işlersiniz.”
Altyazı ve seslendirme çevirmenleri film, dizi, belgesel gösterimi yapan her yere iş üretiyor, buna festivaller ve kültür merkezleri dahil. Dijital platformların Türkiye’ye girişi ve sayılarının artması kuşkusuz istihdam imkânını genişletmiş ancak Aslı Takanay’a göre ‘kemikleşmiş gibi görünen sistem sorunu’ devam ediyor. Sorunların merkezinde ‘taşeron şirketler’ yer alıyor.

Taşeronlarla çalışılıyor
Türkiye’de seslendirme ve altyazı çevirilerinin neredeyse tamamı bu şirketlerce, yani seslendirme stüdyoları, kanallar ve dağıtımcılar aracılığıyla yapılıyor. Aslı Takanay, Türkiye dışındaki dijital platformların ayırdığı bütçenin kimi zaman sadece yüzde 5’inin çevirmene ulaştığını, yüzde 95’inin taşeronda kaldığını söylüyor:
“Çeviri ücretini bu kadar düşük tutarsanız, çevirmenler hayatlarını idame ettirmek için hakkıyla teslim edemeyecekleri kadar büyük iş yükünün altına girer, bir yerden sonra yaptıkları işten hayır gelmez ve zamanla tükenirler. Yıllardır çok iyi çevirmenlerin başka iş kollarına kaydığını görüyoruz, nitelikli çevirmenleri kaybediyoruz.”
İyi çeviri aceleye getirilecek bir iş değil. Ön izleme yapmak, karakterleri tanımak, konuyu iyi anlamak, göndermeleri kavramak, son okumaya vakit ayırmak lazım. İdeal bir çeviri sürecinin nasıl olması gerektiği de Avrupa Altyazı ve Seslendirme Çevirmenleri Federasyonu (AVTE) tarafından belirlenmiş: 52 dakikalık bir belgesel ya da dizi bölümünün çevirisi için (günde en fazla 8 saat çalışarak) 1 hafta, 100 dakikalık bir uzun metrajlı film için ise 2-3 haftalık süre öngörülüyor.
Takanay’ın aktardığına göre, şirketler çevirmenlere bu asgari koşulları tanımaya yanaşmıyor ve başka ‘taktikleri’ devreye sokuyor:
“Mesela bir çevirmene seslendirme çevirisi yaptırıp, o çeviriyi çevirmenin izni ve haberi olmadan, kopyala-yapıştır yöntemiyle altyazı çevirisine dönüştürebiliyorlar. Seslendirme çevirmenine herhangi bir ek ücret ödemedikleri gibi, bir de müşterileri olan dijital platformlara hem seslendirme hem altyazı çevirisi faturası kesiveriyorlar. Bir de internette hâlihazırda dolaşımda olan korsan altyazıları kullanan yerler var.”
Bir diziyi birçok kişi çeviriyor
İzleyiciler dijital platformlardan, sinema ya da TV kanallarından sürekli yeni ‘içerik’ isterken, arka planda çarklar hızla dönüyor. Çevirmenler de o çarkların hızına yetişmek için çoğu zaman soluksuz kalıyor. Hâl böyle olunca bir dizi, konuya hâkim tek kişinin değil, birçok çevirmenin elinden çıkıyor:
“Bir diziye bir grup çevirmen çalışabilir, terminoloji açısından ortak bir tablo oluşturulur, buna bağlı kalarak ve birbirinin çevirisinin kontrolünü yaparak sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir. Ama ideal olan elbette o dizinin tüm sezonlarının aynı kişilerin elinden çıkmasıdır. Ancak ne yazık ki Türkiye’deki taşeron şirketlerin önemsediği bir konu değil bu. Sebebi, dediğim gibi, şirketlerin çeviriyi, çeviri kalitesini ve çevirmeni önemsememesi.”

Popüler dizi ‘Stranger Things’in ilk sezonunu 'Ak’la Kara' stüdyosuna bağlı olarak Deniz Uğurlu çevirmiş, jenerikte tek imza görülüyor ve adaptasyon Kerem Kobanbay’a ait. İlk sezonun 8’inci bölümünde çevirmen Irmak Kolabaş. İkinci sezon Melis Turhan ve Deniz Uğurlu’nun emeğiyle sürüyor. Dördüncü sezonu Melis Turhan, Stüdyo DSE ile çevirmiş, uyarlamada Kerem Melih Evci’nin adı geçiyor. Yine de ‘Stranger Things’ iyi bir örnek olmalı.
Elbette bu adlara, jeneriğin tamamını izleyerek ulaşılabiliyor.
Çevirmenin adı yok
Yazıya kitap çevirmenlerini anarak başladık, bir kıyasla bağlantıyı sürdürelim: Kitap çevirmenleri basılan her kopya başına telif ücreti alır, ayrıca adları kitap kapağına yazılır. Hatta bilinçli okur, kitabını çevirmenine göre seçer. Altyazı ve seslendirme çevirmenlerinin böyle teveccühlere mazhar olması mevcut sistemde mümkün görünmüyor. Tekrar gösterimlerden ücret almadıkları gibi kimi zaman adları da anılmıyor.
Çevirmenler bu noktada izleyicilerden destek bekliyor:
“Adının anılmaması, çevirmenlerin mali-manevi hak takibini zorlaştıran, hatta neredeyse imkânsızlaştıran bir durum. Eğer bir filmde, dizide, belgeselde çevirmen adı anılmıyorsa o metin çok büyük olasılıkla yasalara aykırı biçimde elde edilmiştir; takipçisi olsunlar, duyursunlar. En doğal hakları bu.”
ÇEVBİR üyeleri, haziran ayında bir kampanya düzenlemiş, seslerini duyurmaya çalışmışlardı. Şimdilik olumlu bir gelişme, çözüme yönelik ivme yok. Aslı Takanay kararlı olduklarını vurguluyor:
“En büyük sorun, taşeron şirket patronlarının tutumu. Şimdiye dek haksız yere öyle büyük paralar kazandılar ki, aynen devam etmek istiyorlar. Ama biz de işin peşini bırakmamaya kararlıyız. AVTE çatısı altında bir araya gelen diğer çevirmen örgütleriyle birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz ve mutlaka geri adım atmak zorunda kalacaklar.”
|