Sayı: 176 - Ortalama okuma süresi: 6 dakika (1.639 kelime)

Efsaneleşen cazcı Joshua Redman yeni albümünü anlatıyor: 'Where Are We'

Barış Akpolat

Annemi sıkı sıkı tembihledim o bayram günü: “21:00 sularında röportajım var. Kediler o saatlerde silahlanıp ev yönetimini ele geçirmek için ayaklansa bile bağırma. Bırak söylensinler.” 

“Aa kiminle röportajın Barış? Tanıyor muyum?” diye sordu vakit kaybetmeden. Çocukken dinlediğim her müziği merak eder, benimle dinlerdi. Iron Maiden’in farklı solistlerini bile ayırt edebilir, Anathema’nın ‘Judgement’ albümünü pek severdi. 

“Joshua Redman… Amerikalı bir caz saksafoncusu” dedim. “21:00 gibi arar.”

Fotoğraf: Heidi Zeiger

Salgın döneminde furya hâline gelip neredeyse mahalle manavı ve kasabının bile sipariş alırken kullanmak için can attığı Zoom adlı videolu görüşme programını açtım.

1990’lı yıllarda hızlı yükselişi sayesinde bugün adı dünyada önemli saksafoncular ile aynı cümlede anılan Joshua Redman’in Gabrielle Cavassa’nın vokalistliğinde kaydettiği, şehir temalı cover şarkılarından oluşan ‘Where Are We’ başlıklı son albümüne odaklanan sorularım önümde hazırdı son bir saattir. 

Uzun yıllardır ara verdiğim röportajlarıma beni döndüren ilk birkaç isimden biri olmasının sebebi ise 31. İstanbul Caz Festivali’nde sahne alacak olması. Bu sırada kulağımda Redman’in 2000’de yayınladığı ‘Beyond’ albümü akıyor. Neredeyse 15-16 yıldır arada bir bu albümü dinlediğimi ve her dinlediğimde de ne kadar farklı hissettiğimi düşünürken “Joshua Redman toplantınıza katıldı” ya da ona benzer bir bildirimle kendime geldim.

“Şu günler bayram tatili olduğu için annemi ziyarete geldim. Sokaktan çocuk sesleri ve hatta çığlıklar gelebilir, kucağıma kedi çıkabilir. Şimdiden bilgi vermek isterim” diyerek konuya girdim. Redman ise “Sorun değil, bizim evde tadilat var, biraz gürültü duyabilirsin” diyip sorumu bekledi. 

Öncelikle efsanevi plak firması Blue Note’tan yayınladığınız ilk albüm nedeniyle sizi tebrik ederek başlayayım. Bir caz müzisyeni olarak bu nasıl bir hava yarattı sizde?

Redman: Blue Note Records'ta olmak inanılmaz bir onur ve heyecan verici bir hadise. Caz tarihinde daha büyük bir plak şirketi yok. Cazın en iyi kayıtlarından bazılarının Blue Note Records'tan çıktığı konusunda pek çok müzisyenin de benimle aynı düşündüğünden eminim. Geçmişten bugüne kadar ilham veren, bu müziğe aşık olmamı sağlayan, Herbie Hancock, McCoy Tyner, Wayne Shorter, Dexter Gordon, Joe Henderson imzalı hayatımın albümleri hep Blue Note imzalı. 

Çocukken ya da bahsettiğiniz sanatçıları ilk dinlediğinizde, hiç Blue Note sanatçısı olmayı, bu şirketten bir albüm çıkarmayı hayal etmiş miydiniz?

Hayır, çünkü o kayıtları dinlerken müzisyen olacağımı bile düşünmüyordum. Saksafon çalsam da profesyonel olarak müzisyen olmayı hayal etmiyordum. Planım hiç bu olmamıştı. Bunu yapabilecek kadar iyi olacağımı hiç düşünmemiştim. En uç hayallerimde bile bırakın Blue Note için bir albüm yapacağımı, herhangi bir şekilde albüm kaydedebileceğimi bile düşünmemiştim.

‘Ana melodik rolden uzaklaştığım ilk işimde, en ikna edici ve en doğal melodilerimi çaldığımı düşünmem bir ikilem’

Peki, son albümünüz hakkında konuşalım. İlk kez bir vokalist ile çalıştınız. Anlatımınızı bir başkasıyla paylaşmak nasıl bir duygu? 

Enstrümantal caz çalarken vokalist olduğumu düşünüyorum. Yani bir nevi şarkı söylüyor, enstrümanımla temel müzikal çizgiyi belirliyorum. En azından şimdiye kadar bu böyleydi. ‘Where Are We’ ile gerçek bir vokalistle çalıştım. Bu albümde ana melodiyi o söylüyor ve aralarda ben melodiyi ondan devralıyorum. Bu benim için farklı bir durum ama yine de bundan gerçekten keyif aldım çünkü kendim için yeni roller keşfetme şansı verdi bana. Ana melodiden keyif alıp onu yönlendirmeyi sevsem de her zaman bir müzisyen olarak en güçlü yönümün diğer müzisyenleri dinleme, onlardan fikir alma ve onlarla sohbet etme yeteneğim olduğunu düşünmüşümdür; belli bir duyarlılık, empati gibi özelliklerin kendim için daha doğal nitelikler olduğunu hissediyorum. 

Redman ve Cavassa, 31. İstanbul Caz Festivali kapsamında 16 Temmuz Salı, The Marmara Esma Sultan Yalısı’nda sahne alacak.

Kariyeriniz boyunca doğaçlama yaparken kontrolün sizde olması nasıl bir şeydi? 

Benim için müzik, en yüksek, en derin ve en doğal hâlindeyken müzikal olarak en iyi olduğum anı ifade eder. Akış ve ifade bağlamında kimse kontrolde değildir o an. Kontrolü elden bırakıp o herkesin eşit olduğu an benim uğruna çabaladığım bir şey. Bence pek çok müzisyen bunun için çabalıyor. Hepimiz kontrolün bizde olmadığı o akış hâlindeki bölgeye girmeye çalışıyoruz. Çünkü daha büyük bir şeyin parçası olduğumuzu hissettiriyor bu. Her şey kendi kendine bir şekilde gerçekleşiyormuş gibi hissettiriyor ve biz o hisse hizmet ediyoruz. Grup lideri olarak bazen kontrolü elde tutmak zorundayım ama sanırım benim için amaç her zaman kontrol etmiyormuş gibi hissedebilmek.

Mümkün olan en iyi müziği yapabileceğimiz koşulları yaratmak benim sorumluluğum ve bazen işler yolunda gitmiyor gibi hissettiğimde, belki biraz daha iddialı olup bilinçli bir şekilde kontrolü ele almam gerekiyor. Ama sonuçta umduğum şey, hepimizin kendimizi müziğin içinde kaybedebilmemiz. 

Yeni roller keşfetmekten bahsettiniz. Profesyonel kariyerinizde bunca yıldan sonra keşfettiğiniz en şaşırtıcı gerçek neydi? 

Güzel soru bu. En büyük sürprizin ne olduğunu söyleyebilirim. Başından beri bildiğim için pek sürpriz sayılmaz aslında ama Gabrielle ile çalışmaya başlayana kadar tam olarak kafama dank ettiğini sanmıyorum. İnsan sesi diğer her şeyden çok daha iyi. Bir caz saksafoncusu olarak bu albüme koyduğumuz şarkıları önce vokalli hâlleriyle keşfedip dinledim. İnsan sesinin zenginliği ve duygusal gücü hassastır ve etkileyici bir hava yaratır.  Bunda büyük bir anlam var. Bunun farkında olmak beni daha tevazu sahibi yapıyor. Saksafonla da vokalin bu sade fakat anlam yüklü gücüne erişmeye çalışıyorum. Kendi kayıtlarımı genelde yayınlandıktan sonra dinlemem ve arama mesafe koymaya çalışırım. Fakat bu albümü bitirip dinlediğimde şimdiye kadar yaptığım en rahat ve doğal işlerden birinin sözlü ve vokalli olduğunu fark etmek beni şaşırttı. Ana melodik rolden uzaklaştığım ilk işimde, en ikna edici ve en doğal melodilerimi çaldığımı düşünmem bir ikilem bence. 

Gabrielle Cavassa ile nasıl tanıştığınızı sormayacağım çünkü bence son albüm hikâyesinin en az ilgi çekici olan kısmı bu. Hiç merak etmiyorum. Ama Cavassa’yı, ilk kez vokalistle çalıştığınız albümün vokalisti yapacak kadar özel kılan şeyin ne olduğu konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Gabrielle Cavassa (Fotoğraf: Zack Smith)

Bunu sormadığın için o kadar mutluyum ki… Çok teşekkürler. Gabrielle muhteşem bir şarkıcı. Harika ve doğal bir sesi var. Sesinin dokusunu, ses aralığını ve kalitesini o şarkı söylerken çok net bir biçimde duyabiliyorsunuz. Sesine pürüzsüz bir tını hâkim olsa da bazen kontrollü bir pürüz de duymak mümkün. Sanki sesinde bir tür topraksı doku varmış gibi. Teknik hâkimiyeti üst düzey olsa da çok doğal ve ham tınlayabiliyor.

Albümdeki yorumladığınız şarkıların tümü neden ‘şehir’ temalı. Bunun sebebi nedir?

Aslında bu bizi yola çıkaran bir fikirdi. Gabrielle ile birlikte çalışmaya ilk başladığımızda daha önce birlikte hiç müzik yapmamıştık, hatta tanışmamıştık bile. Gidebileceğimiz çok farklı olası yollar ve aralarından seçim yapmaya başlayabileceğimiz farklı şarkılar vardı. Bunu biraz daraltmamız gerekiyordu. Başlangıçta bu sadece başlamamız için bir çerçeve gibiydi, ancak üzerinde daha fazla çalıştıkça, kendi içinde biraz daha fazla anlam kazanmaya başladı ve sonunda albüm bir tür konsept hâline geldi. Başlarda klişe bir fikir gibi gelse de sonucunda kendimize ait ruhu olan bir şeye dönüştü.

bugünkü destekçimiz

Emmy ödüllü Elisabeth Moss ile Uluslararası Emmy ödüllü usta oyuncu Haluk Bilginer karşı karşıya!

Uluslararası Emmy ödüllü oyuncu Haluk Bilginer’in konuk oyuncu olarak yer aldığı dizi, tüm bölümleriyle 29 Mayıs’ta, Disney+’ta diziseverlerle buluştu.

Disney+, çekimlerinin bir bölümü İstanbul’da gerçekleşen mini dizi ‘’The Veil’’ın yayınlanan son tanıtımı ile diziye günler kala heyecanı artırmıştı. Gerçek ile yalanın ince bir ip üzerinde akrobasi yapacağı, izleyicilere hız treni hissi yaşatacak aksiyon ve gerilim dolu mini dizinin konusu ise diziseverleri dahada heyecanlandırıyor.

İSTANBUL, Türkiye (Mayıs 2024) – Galata Kulesi ve köprüsü, Kapalıçarşı… İstanbul’un ikonik simgelerinin fona yerleştiği, gerilim sosunun her bölümde bir üst kademeye çıktığı soluksuz kedi-fare kovalamacasında sürpriz bir isim… Filmografisine Türkiye’den ve de dünyadan sayısız kült yapımı sığdıran, dünya arenasında pek çok film festivalinin kırmızı halısında yürüyen ve Uluslararası Emmy Ödülü’ne layık görülen Haluk Bilginer, gerilim türündeki mini dizi ‘’The Veil’’da izleyicileri kilit bir rolle selamlıyor.

Emmy ödüllü Elisabeth Moss’un başrolünde yer aldığı dizide Bilginer’in ünlü oyuncuyla karşılıklı sahnesi tanıtımla birlikte kısa sürede sosyal medyada viral oldu. Galata Kulesi’nden Eyfel Kulesi’ne ve Londra’daki Big Ben’e uzanan yolculukta iki kadının arasındaki yalanlar ve gerçekler üzerine kurulu ölümcül bir oyuna izleyiciler tanıklık ediyor. Birinin büyük bir sırrı varken, diğeri ise bu sırrı ifşa etmek ve yüzlerce insanın hayatını kurtarmak için bu yolculuğa çıkıyor.

İlk üç bölümünü, ‘‘Killing Eve’’, ‘’Dracula’’ ve ‘’Penny Dreadful’’ gibi iddialı yapımların bölümlerini de yöneten Damon Thomas yönetiyor. Yaratıcılığını ve yapımcılığını ise yine iddialı yapımlardan ‘’Taboo’’, ‘’Great Expectations’’ ve ‘’Peaky Blinders’’a imza atan Steven Knight ve aynı  zamanda dizinin de başrolü olan Elisabeth Moss üstleniyor. ‘’The Veil’’, 6 bölümü ile birlikte şimdi sadece Disney+’ta.

euro 2024

Fotoğraf: Depo Photos

Türkiye, Dortmund’da oynadığı F Grubu ikinci maçında Portekiz'e 3-0 yenildi. Grubun diğer maçında Gürcistan ve Çekya 1-1 berabere kaldı. Türkiye, gruptaki üçüncü ve son maçında çarşamba günü saat 22:00’de Hamburg'da Çekya’yla karşı karşıya gelecek. Türkiye’nin son 16 turuna kalması için Çekya maçında beraberlik yetecek. Aynı saatte Portekiz-Gürcistan maçı da oynanacak.

Grupta altı puanla ilk sırada yer alan Portekiz, son 16’ya kalmayı garantiledi. Türkiye’nin 3 puan ve -1 averajla ikinci sırada bulunduğu grupta, Çekya ve Gürcistan 1’er puanla üçüncü ve dördüncü sırada. Çekya’nın averajı -1, Gürcistan’ın averajı ise -2. İkili averajın sıralamayı belirlediği grupta, eşitlik hâlinde genel averaja bakılacak.

Turnuvadaki altı grupta ilk iki sırayı alan takımlarla, en iyi dört grup üçüncüsü, son 16 turuna kalacak.

Türkiye eğer grubu ikinci bitirirse, şu an için D Grubu'nda liderlik koltuğunda oturan Hollanda ile oynayacak. D Grubu’nu lider bitirme ihtimali olan diğer takımlar ise Fransa ve turnuvada sürpriz yapması beklenen takımlardan biri olarak gösterilen Avusturya. 

Grubu üçüncü bitirmesi durumunda Türkiye, B veya C grubunun lideriyle eşleşecek. Bu grupları lider bitirmesi beklenen takımlar ise B Grubu’nda İspanya ve İtalya, C Grubu’nda İngiltere ve Danimarka.

Turnuvada bugün A Grubu’nun son maçları oynanacak. Almanya-İsviçre ve İskoçya-Macaristan maçları saat 22.00’de başlayacak. 

Dahası

‘Guten Morgen’de Mehmet Demirkol ve Övünç Özdem, Dortmund’daki canlı yayında son durumu anlatıyor: ‘Montella'nın 11’i, grup senaryoları, Samet’

Melih Şabanoğlu’nun yazısı: ‘Bir yenilgiden fazlası’

gündem

Fotoğraf: Razi Canikligil

ABD’nin Boston eyaletinde Timur Cihantimur ve Eylem Tok’un yargılandıkları davaları yerinde takip eden gazeteci Emrullah Erdinç anlatıyor | Cihantimur’un duruşması, Tok’un duruşması, Cihantimur’un kaldığı cezaevi. Cihantimur’un avukatları, kefaletle serbest kalması için Türkiye’de babasına ait 2 milyon dolar değerindeki bir gayrimenkulü teminat olarak göstermeye hazır olduklarını ifade etti. Tutukluluğunun devamına karar verilen Cihantimur için yeni bir duruşma tarihi belirlenmedi. Tok, 27 Haziran’da hâkim karşısına çıkacak. 

Göç İdaresi verilerine göre, Türkiye’de ikamet izni ile yaşayan yabancı sayısı 13 Haziran 2024 itibarıyla 1 milyon 128 bin 169 oldu. Açıklama İBB Başkanı İmamoğlu’nun “2.5 milyona yakın mülteci var İstanbul’da. 16 milyon resmî nüfusun neredeyse yüzde 17-18’i demek. Böyle bir artış olamaz” sözlerinin ardından yapıldı. 

Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın hazırladığı yeni vergi paketinden detaylar.

Adalar’da ‘Azmanbüs’ gündemi | Adalılar, ilçe belediyesi ve İBB ne diyor?, Video haber: Adalılar ne istiyor?

Nuray Babacan’ın kulis yazısı: “AKP kurmayları, yurtdışı çıkış harcı için uzlaşılan rakamın 1.500 lira olmasının planlandığını aktardı.”

Sedat Ergin’in yazısı: ‘İYİ Partili belediye Abdullah Çatlı’nın ismini bir kent meydanına verince’
Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin’in Mazıdağ ilçelerindeki köyleri etkileyen yangında 12 kişi hayatını kaybetti, 78 kişi yaralandı. Yaralılardan beşinin entübe edildiği belirtiliyor. 

İstanbul’da Taksim ve Şişhane metro istasyonları ile Taksim-Kabataş füniküler hattı, saat 10.00’dan itibaren ikinci bir duyuruya kadar kapatıldı. İstanbul Valiliği kararının, Beyoğlu’nda düzenlenmesi planlanan 10. Trans Onur Yürüyüşü nedeniyle alındığı belirtiliyor.

İtalyan futbol efsanesi Roberto Baggio, İspanya-İtalya arasındaki Euro 2024 maçını izlediği esnada evine giren hırsızların saldırısına uğradı. Vicenza yakınlarındaki villasına giren silahlı beş kişiyle müdahale etmeye çalışan Baggio, başına kabzayla vurulması sonucu yaralandı. Baggio ve ailesini odaya kilitleyen hırsızlar mücevher, saat ve nakit para çalarak evden kaçtı. Yaklaşık 40 dakika sonra kapıyı kırarak polisi arayan Baggio ve ailesinin durumu iyi. 

pazar önerileri

Fotoğraf: ARTE

ARTE Concert kaydı: ‘L'Impératrice/Palais Bulles’

Caferağa Spor Salonu ile özdeşleşen Yalçın Uçmak’ın anısına | Yiğiter Uluğ’un yazısı: Sosisli Basketbol Tarihi ve ‘Maç Lezzetleri’ bölümü: ‘40 yıllık Caferağa sosislisi’

‘Roma Tarihi’ uzmanı Göksel Göksoy, ‘Teke Tek Bilim’de Fatih Altaylı’nın konuğu: ‘Pompei'de neler oldu?’

The New Yorker karikatürü: ‘Ahhh’ 

Ayhan Sicimoğlu’nun şehir turu: ‘İstanbul Lezzetleri’

‘Erkan Can ve Güven Kıraç Karavanda’ programı bölümü: ‘Bodrum/Akyaka’

Kapsül’de bu hafta | Spor: ‘Bir kamikaze maçı: Türkiye-Gürcistan’, Kültür: ‘Ektiğini biçenlerde bu hafta: Justin Timberlake’