Alp Ustaoğlu

Zamanı biraz geriye saralım ve teniste Wimbledon ve Roland Garros’un egemen olduğu 1960’lı yıllara gidelim…

Avustralya Açık o dönem, dünyanın bir ucunda oynanan ve çok da önemli olmayan bir organizasyon görünümündeydi. Üstelik bir de turnuvanın tenis takviminde tatil olan aralık ayında oynanması ve Noel haftasına denk gelmesinden dolayı oyuncular bu zamanı aileleri ile geçirmeyi tercih ediyorlardı. Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan Avustralya Tenis Federasyonu önemli adımlar attı. Öncelikle, en büyük problem olan turnuva tarihi, ocak ayının ortasına alındı.

Turnuva, 1905'ten bu yana düzenleniyor.

Kort bölgesi ve stadyumlar komple yenilenerek bugünkü hâline getirildi. Genellikle Avustralyalı ve ABD’li oyuncuların katıldığı turnuva, 80’li yılların ortalarından itibaren dünyanın en önemli tenis yıldızlarını çekmeye başladı.

Ve 2020’li yıllar… Uzun yıllar boyunca yapılan yatırımlar meyvesini verdi, Avustralya Açık bütün prestijli markaların sponsor olmak için yarıştığı, Asya-Pasifik dünyasının açık ara en önemli spor organizasyonu konumuna geldi. Melbourne’de bambaşka bir dünya yaratıldı, turnuvanın oynandığı şehir merkezindeki Melbourne Park tamamen bir buluşma noktasına dönüşmüş durumda.

Oynandığı şehirle tamamen bütünleşmiş, tüm mirasına sahip çıkan ve yansıtan bir tenis turnuvasından çok daha ötesi Avustralya Açık…

‘Exclusive and yet accessible’ yani ‘çok özel ama hâlâ ulaşılabilir’ olan sayılı organizasyonlardan birisi. Geçen yıl iki haftalık turnuva boyunca toplam 839 bin 192 seyircinin ziyaret ettiği Melbourne Park’ta, bu yıl ziyaretçi sayısının 1 milyonu aşması bekleniyor.

Yaratılan etki o kadar fazla ki, Avustralya’da yaşayan çoğu kişi turnuvayı “Avustralya yazının en güzel zamanı olarak” tanımlıyor. Tabii ki Wimbledon belirli bir geleneği temsil ediyor ve bu yüzden tenis dünyasındaki yeri çok farklı. Roland Garros Fransız, ABD Açık ise Amerikan ruhunu fazlasıyla yansıtıyor. Ancak ‘yeni nesil’ tenisi temsil eden Avustralya Açık, Wimbledon’ın hemen arkasındaki yerini çoktan aldı bile.

Sürprizlerin oyunu

Sabalenka ve Djokovic (Fotoğraf: AUS Open)

Sezonun ilk büyük turnuvası olması ve tatil sonrasına denk gelmesinden dolayı Avustralya Açık her zaman sürprizlere açıktır. Bu sene de hem kadınlar hem de erkeklerde farklı sürpriz isim potansiyeli oldukça yüksek ancak bu sürprizlerin en azından erkeklerde çeyrek final ve ötesine taşınması zor görünüyor. Özellikle çok sayıda yüksek profilli genç oyuncunun olduğu kadınlarda bu ihtimal daha fazla.

Turnuvayı 10 kez kazanan Novak Djokovic, şu anda hem mental hem de fiziksel açıdan erişilmez bir seviyede bulunuyor. Djokovic bu yıl, Paris 2024 Olimpiyatları dahil her şeyi kazanmak istiyor ve Melbourne’de bunun ilk adımını atmaya niyetli. Sırp oyuncunun bu hedefinin önünde Carlos Alcaraz, Daniil Medvedev gibi az sayıda oyuncu bulunuyor. Durum bu şekilde olunca iki hafta boyunca seyretmesi keyifli ancak sonucu tahmin edilebilir bir erkekler tablosu göreceğiz gibi görünüyor. Aslında “Finalde Djokovic’in yanına gelecek oyuncuyu arayacağız” diyebiliriz.

Son 10 sezonda sekiz farklı şampiyon çıkaran kadınlarda ise durum biraz farklı. Genellikle kadın şampiyonlara ilk Grand Slam kupasını sunan Avustralya Açık’ta son şampiyon Aryna Sabalenka unvanını korumak isteyecek. Dünya 1 numarası Iga Swiatek ise Melbourne’de ilk şampiyonluğunu kazanmak için kortta olacak. Wimbledon şampiyonu ve geçen yılın finalisti Elena Rybakina ise oldukça formda. ABD Açık’ın son şampiyonu Coco Gauff ise bir diğer şampiyonluk adayı.

Ancak 16 yaşındaki Mirra Andeeva’dan, 33 yaşındaki Victoria Azarenka’ya kadar o kadar çok engel çıkarabilecek oyuncu var ki; kadınlarda bambaşka bir ismi zirvede görmemiz de ihtimal dahilinde bulunuyor. Zaten kadınlar tenisinin erkeklere oranla çok daha seyredilir olmasının altında ‘yüksek oranda belirsizlik içermesi’ yatıyor.

Hüzünlü gelişmeler

Rafael Nadal’ın Avustralya Açık’tan çekilmesi büyük hayal kırıklığı yarattı. İlk turda kötü bir oyunla elenen Andy Murray, ‘büyük ihtimalle Avustralya Açık’ta son maçını oynadığını’ söyleyerek ‘emeklilik mesajı’ verdi. Doğum sonrası korta dönen ve ne yapacağı çok merak edilen Naomi Osaka ilk turda veda etti, aynı şekilde yeni anne olan Angelique Kerber de ilk turdan öteye gidemedi. Yine aynı şekilde, uzun zamandır sakatlıklarla boğuşan ‘Alcaraz öncesinde Nadal’ın veliahtı’ kabul edilen Dominic Thiem de turnuvaya ilk turda veda etti.

Zeynep Sönmez farkı

Fotoğraf: Mert Ertunga

Millî tenisçimiz Zeynep Sönmez hem teknik hem de mental olarak çok özel bir sporcu; ekibi ile yakaladığı uyum da onu her geçen gün daha da yukarıya taşıyor. Zeynep geçen hafta Avustralya Açık’ta iki ön eleme maçını kazanmasına karşın üçüncü ön eleme maçında mağlup olarak ana tablonun eşiğinden döndü. Yaşadığı ciddi karın bölgesi sakatlığına rağmen bunu yapabilmiş olması, olaya ayrı bir anlam katıyor. Sakatlığına rağmen Zeynep’in kortta verdiği olağanüstü mücadele standart bir oyuncu ile karşı karşıya olmadığımızı gösteriyor.

Maç sonrası konuştuğum antrenörü Mert Ertunga da bu mücadele gücüne dikkat çekiyor: “Sonuç istediğimiz gibi olmayabilir ama mücadele gücü ve arzusu her şeyin ötesinde”.

Şu anda dünya 155. sırasında bulunan Zeynep Sönmez, yüksek ihtimalle teniste bugüne kadar Türkiye’nin hiç görmediği başarılara ulaşacak. Bu bile heyecanlanmak için fazlasıyla yeterli. Özellikle gireceği ilk Grand Slam ana tablosu Zeynep’in yükselişini daha da hızlandıracaktır.

İklim ve sıcaklık problemi

Fotoğraf: AUS Open

Turnuvanın en büyük handikapları, oynandığı mevsim ve iklim şartları. Kıta olarak Avustralya, dünyada iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerin başında geliyor. Bununla beraber turnuvanın Güney yarımkürenin yaz mevsiminin ortasına denk gelmesi her sene bazı maçların aşırı sıcak ve nemli havada oynanmasına sebep oluyor. Gündüz maçları sıcak, gece maçları ise sıcak ve nemli bir havada oynanıyor. Dolayısıyla oyuncu sağlığını ciddi şekilde tehdit eden bir durum söz konusu.

Turnuvayı sıcak Avustralya yazının etkilerinden kurtarabilmek için takvimi mart ayına çekmek, ‘kapalı kapılar ardında’ konuşulan bir çözüm önerisi.