Onur Yürüyüşü: Gözyaşlarımızı bitti sanma

26.06.2022 12:30 Pazar Yazıları

Gelin hadi biraz dertleşelim, zaten bundan başka ne yapabiliyoruz ki artık?

Onur Yürüyüşü: Gözyaşlarımızı bitti sanma

Burak Şahin

Gelin hadi biraz dertleşelim, zaten bundan başka ne yapabiliyoruz ki artık?

Dertten çok neyimiz var? Geçim sıkıntısı, yasaklar, elimizden alınan özgürlükler, şiddet, tehditler, öldürülenler, hapse atılanlar, hesabını soracağız dediklerimiz, soramadıklarımız, unutmayacağız diye ant içtiklerimiz, unuttuklarımız, sokaktakiler, sokağa ne gerek var abiler, zinhar oyuna gelmeyenler, aman tadımız kaçmasınlar, kışkıranlar, bak bu sefer gidiyorlar, gidenler, gitmek isteyenler, gitmek isteyip de gidemeyenler, kalanlar. Hadi daha uzatmayayım, bu dertler say say biter mi? Sanmıyorum.

Peki direnenler biter mi? Ötekiler, ‘bunlar’, 'şunlar', kadınlar, LGBTİ+’lar, biraz değişikler, kabın şeklini almayanlar, kabından taşanlar, öfkeliler, daha çok öfkeliler, adalet arayanlar, eşitlik için mücadele edenler, barıştan yana olanlar, tüm etnik ve dini azınlıklar, bu insanlar saymakla biter mi? Bize okullarımızda okutulmayan tarih kitaplarının yalancısıyım ama bitmez güzel kardeşim, say say bitmez.

Gelin şimdi biraz da umutlanalım. Elimizde başka ne kaldı?

Fotoğraflar: Depo Photos

2013’teki LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nü biliyorsundur. Gezi direnişi zamanıydı. Nasıl kalabalıktı İstiklal Caddesi hatırladın mı? E sevmişti herkes bir kere sokağa çıkmayı, hak arayışını, mücadele etmeyi. Neden LGBTİ+’lar için de ses çıkarmayalım ki diye düşündüler herhalde. Hayatımda katıldığım ilk Onur Yürüyüşü’ydü. İstiklal’deki gökkuşağı bayraklarının altında daha önce hiç hissetmediğim bir duyguyu yaşıyordum. Tanımadığım binlerce (rivayete göre 100 bin) kişi ‘biz’e sahip çıkıyordu. Sloganlar atarak bütün caddeyi gözlerim dolu dolu yürüdüm. 2003 yılında 30 kişiyle Mis Sokak’ta bu yürüyüşü başlatan insanlar, bu sahneyi gördüğünde neler hissetmişti o gün acaba? Bir avuç insan, tam 10 yıl önce muhtemel tüm saldırıları göze alarak onurları için yürümüştü ve 10 yıl sonra binlerce kişi “Kaç kişiyiz saysana” diye bağırıyordu. O bir avuç insan biter mi?

Sonrası malum, diğer tüm "ötekiler"e olduğu gibi lubunyalara karşı da topyekün bir savaş başlatıldı. Engellemeler, yasaklar, gözaltılar, fişlemeler, hedef göstermeler, körüklenen nefret, ardından gelen cinayetler, birçok insanı doğal olarak belli bir ölçüde sindirmeye yetti. Bir zamanlar broşürler basarak LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’yle ne kadar demokrat olduğunu göstermeye çalışan iktidar artık doğrudan, sistematik bir şekilde homofobi ve transfobiyi bir siyaset aracı olarak kullanıyordu. İş gökkuşağı bayrağı taşıyan üniversite öğrencilerini gözaltına almaya kadar vardı. Bu sene de farklı bir senaryo beklenmiyor, kılıçlar çekildi, hedef belirlendi, saldırı hazırlıkları başladı. Onurları için yürümek isteyen insanları; bir dizi polis şiddeti, gözaltı, bir tutam yalnızlık ve ‘Ülkenin durumu ortada abi şimdi bunun sırası mı’, ‘Oyuna gelmeyin bak seçime kadar dayanın bu sefer gidiyor’lar bekliyor.

2008 yılındaki yürüyüşten bir kare...

E gelin biraz umutlanalım demiştim de çıkar göster nerede bu umut... Bak tam da burada güzel kardeşim. Bir avuç insan yine tüm bu yasaklara, tehditlere, nefrete inat bugün (26 Haziran) Taksim’de olacak. Korkuyor olabilirsin, haklısın da. İnan ki ben de korkuyorum ama haklılıktan çıldıracağımız bir savaşı kazanamaz mıyız sanıyorsun? İstiklal Caddesi boyunca senin haklarını korumak için yürüyen binlerce insan kuş olup uçtu mu? Omuz omuza yürüdüğün, beraber sloganlar attığın insanlar bitti mi? Yorulmuşsundur, geç arkaya biraz dinlen. Ben de yoruldum. Yüzüne bir su çarp, iki nefeslen ayıp değil ya. Yolumuz daha uzun, belki çok uzun. Ama onurumuzdan başka sahip çıkacağımız neyimiz kaldı?

Ben hayatım boyunca bunlarla mı uğraşacağım diye isyan ediyorsundur belki. Avrupa’daki gençlerin yaşamına bakıp özgürlüklerine imreniyorsundur. Gitmek istiyorsundur. İmkânın varsa git yahu, bu ülkeye hiçbir borcun yok için rahat olsun. Belki düzenini kurarsın, oraya yerleşip mutlu olursun belli olmaz bu işler. Hem euro almış başını gitmiş, dönmezsen de arkadaşların gelir arada tatile. Mis gibi. Sıkılırsan da dönersin yine buraya, tam da Mis Sokağı’na. Bir yere kaçmıyor kimse. Hem ben seni biliyorum, binlerce kilometre ötede olsan bile burada yaşananları takip etmeden duramazsın. Polis saldırısından sonra tek tek arkadaşlarını kontrol edersin iyiler mi diye. Gözaltılar bırakılana kadar uyuyamazsın hatta. Uyu canım benim, birbirine sahip çıkanlar biter mi?

Benim imkânım yok, hiçbir yere de gidemiyorum ama burada da artık her gün devletin sopasını yemekten bıktım, bırakın beni azıcık eğleneyim diyorsundur arada. Kız gullüm bizim kanımızda var, hadi giyin çık dışarı. Seksi bir şeyler giy, koli kesersin belki bu akşam. Kulübün girişinde para isterler şimdi, bir tanıdık varsa guest list’e yazdır adını. Eğlenmeden, dans etmeden, kahkaha atmadan nasıl yaşayacaksın, nasıl yaşayacağız? Eğlendiğin için sakın ama sakın suçluluk hissetme ama olur mu? Direniş sadece sokakta olmuyor, senin istediğin gibi yaşaman bile başlı başına bir direniş. Senin bu ülkede varoluşun direniş. Söyle bana sen biter misin?

Bak başka neler bitmez sayayım sana. Okulda ‘fazla kibar’ bir İngilizce öğretmenin vardı ya hani. İçten içe yanıktın ona. Hah evet o işte. Ya da annenin günlere gelen ‘erkek fatma’ bir arkadaşı vardı, ‘değişikti’ biraz hatırladın mı? Peki Osmanbey metro durağında senden ateş isteyen trans kadın? Hafiften beğenmişti de seni. Ya daha geçen gün görmüştün, Maçka Parkı’nda öpüşen kızlar vardı. Bir tanesinin gökkuşaklı çorabı ne güzeldi. Ateşin çıktığında acilde seninle ilgilenen doktor, marketteki kasiyer, mağazadaki satış görevlisi, geçen bindiğin otobüsün şoförü, latteni yapan barista, karşı inşaatta çalışan işçi, avukat, mühendis, gazeteci, bankacı, mimar, turizmci, kuaför, sosyal medya fenomeni, şarkıcı, yazar, tiyatro oyuncusu, siyasetçi, sporcu… Sayayım mı daha? Türkiye’nin her yerinde aile ve toplum baskısından dolayı gizli gizli uygulamalarda kendine arkadaş arayanlar, LGBTİ+ derneklerinde canla başla mücadele edenler, lezbiyenler, gayler, biseksüeller, translar, interseksler, lubunya dostları, senin dostların, arkadaşların, ailen. Anne ve baban daha hazır değil mi? Olsun zamanı gelir, en iyi sen bilirsin. Umut nerede çıkar göster demiştin. Şimdi söyle bana, gözaltılarla, gazla, copla, baskıyla, sansürlerle, yok saymayla biter mi bu insanlar?

Bak her yerdeler, her yerdeyiz. Gökkuşağı bile seni sırılsıklam eden yağmurun ardından çıkıyor. Bazıları sokakta ıslanıyor, bazıları tek başına bir şemsiyenin altında. Şuradaki apartmanın girişine sığınanlar var, yağmur geçsin diye beklerken biri açık iki çay söyleyenler, evinin balkonundan olup biteni izleyenler, ayakkabısının içi su dolanlar… Bak hepimiz buradayız, birazdan çıkacak gökkuşağını bekliyoruz. Biz neleri atlattık, bu yağmur ne ki? Islanmak mı istiyorsun? Islan. İçinden ağlamak geliyordur bazen. Ağla açılırsın. Omzunda ağlayacağın birileri var mı? Şu an yoksa da dert etme, biz buluruz birbirimizi. Mutluluktan ağlarız belki bu sefer. Gözyaşlarımızı da bitti sanma. Ne biz biteriz ne de gözyaşlarımız biter.

 

Dahası:

  • Hülya Çetinkaya’nın kronolojik derlemesi: Türkiye‘de Onur Yürüyüşü’nün direnişi
  • Furkan Öztekin’in yazısı: ‘Gökyüzüne uzanmak: Açık Sütun üzerine bir deneme’
  • ‘Başka Bir Gün’ podcasti: 30 Haziran 2013 LGBTİ Onur Yürüyüşü
  • ‘Kuest’ videosu: İstanbul'da nasıl 100 bin kişilik Onur Yürüyüşü yapıldı?
  • Ömer Topaloğlu’nun yazısı: ‘Bir varoluş mücadelesi: Onur Yürüyüşü’
  • Emrah Temizkan’ın Kapsül Pazar’da geçen yıl yayınlanan ve LGBTİ+ Onur Yürüyüşü'nün tarihi ile Türkiye'deki yansımasını anlatan yazısı: ‘Onursuz olmasın aşk’