Sayı: 173 - Ortalama okuma süresi: 4 dakika (1.207 kelime)

Yolculuk: Kenya ve Uganda

Ilgın Doğanay

Jambo! Size Kenya ve Uganda’yı anlatmaya geldim. ‘Jambo’, Swahili dilinde ‘merhaba’ demek. Swahili, Doğu Afrika’da en yaygın konuşulan dillerden biri. Kıtadaki turuma Kenya’dan başladım, sonrasında Uganda, Ruanda, Tanzanya, Zimbabve, Botsvana ve Güney Afrika’ya uzandım.

Öncelikle eminim aklınıza Afrika’yı nasıl gezdiğim sorusu gelmiştir. Zira bana da çevremdeki insanlar genelde ilk bu soruyu sordu. Doğu Afrika’daki temel hikâye, doğası ve doğal rezervleri. Mesafeler çok uzak, toplu taşıma az, olanın da saatine ve süresine güven olmuyor. Bütün bunların üstüne bir de kadın turist iseniz turlara katılmanızı veya arkadaşlarınızla gezmenizi tavsiye ederim. Ben de Kenya ve Uganda’yı ve buradaki doğal rezervleri tur aracılığıyla gezdim. Sonrasında tek başıma ilerledim.

David Clode/Unsplash

Öncelikle tur konusunu biraz daha detaylandırmak istiyorum. Kenya’ya büyük ihtimalle Masai Mara doğal rezervini görmek için gidiyorsunuz. Masai Mara ve Serengeti (Tanzanya tarafı), David Attenborough’nın da dediği gibi safari deneyimi için en güzel ve büyük rezervler. Ayrıca eşi benzeri olmayan ‘büyük göç’ü görüntülemek unutulmayacak deneyimlerden biri. 

Tek başıma çıkmayı planladığım bu yolculuk için uzun süre safari turu araştırdım. Çeşitli bütçelere ve süreye uygun yüzlerce farklı tur acentası ve opsiyon var. Hem Kenya’da Masai Mara ve Nakuru Gölü doğal rezervlerine kapsamlı safariler düzenleyen hem de Uganda’daki goril ve şempanze treklerinin de dahil olduğu bir tur seçtim. 

Tur kapsamında doğal rezervler içerisinde kamp yaparak ilerledik. İlk durağımız Masai Mara oldu. Masai Mara doğal rezervi çevresinde dünyaca bilinen Masai kabileleri ve köyleri yer alıyor. Masai Mara’ya giden hemen hemen her safari turu muhakkak bir Masai köyüne ziyaret de düzenliyor. Gitmişken köye ziyaret de tatlı bir aktivite ama otantik bir deneyim yaşayacağınızı sanıyorsanız duruma biraz daha gerçekçi ve bilinçli yaklaşmanızı tavsiye ederim. Bu tür etkinlikler ‘hızlı turizm’in bir sonucu ve bu konuyu ayrıca ele almak gerektiğini düşünüyorum.

Michael Rodock/Unsplash

Masai Mara, aslan, leopar, fil, gergedan ve bufalodan oluşan ‘büyük 5’ dışında, yüzlerce farklı hayvan türüne ev sahipliği yapıyor. Parkın içinde araçtan inmek yasak, dolayısıyla, bütün gününüz safari aracı içinde yolculuk yaparak ve hayvanları izleyerek geçiyor. Yaşadığım hisleri tam olarak tarif edemeyebilirim ama özetle, hep belgesellerde gördüğüm hayvanları doğal hayat içerisinde görüntülemek benim için hayallerin gerçeğe dönüşmesiydi. Dibimizden geçen aslanlar, leoparlar, fillerle gelen korkuyla karışık şaşkınlık, hayranlık, doğanın sadece minicik bir parçası olmamız ve buna rağmen onu ustaca mahvetmeye çalışmamızdan gelen utanç ve daha birçok hissi aynı anda yaşadım. 

Özellikle Doğu Afrika’da doğal yaşamın korunması için oldukça sıkı önlemler alınıyor. Doğal parklara her gün sınırlı sayıda araç alınıyor, araçlar sadece belli yolları takip edebiliyor, araçtan inmek kesinlikle yasak (zaten can güvenliği de söz konusu) ve her parkta yüzlerce orman muhafızı görev yapıyor. 

Asker statüsündeki bu muhafızlar silah taşıyor, kaçak av veya can güvenliğinin tehlikeye atılması durumunda silah kullanma yetkisine sahip. Buna rağmen doğal rezervlerde hâlâ kaçak av görülüyor. Gergedanların boynuzları, fillerin dişleri sonradan yüksek meblağlara satılmak için çalınıyor, bu uğurda hayvanlar öldürülüyor. Bu sebeple Afrika’da birçok soyun tükenme tehlikesi var.

Kenya’nın bir başka ön plana çıkan ziyareti Nakuru gölünde yaptığımız safariler oldu. Burası Masai Mara kadar popüler olmadığı için pas geçilebiliyor fakat birbirinden farklı ve büyüleyici kuş türlerini ve özellikle gergedanları görmek için harika bir rezerv. Bizim ‘şansımıza’ burada bir bufalonun sırtlan sürüsü tarafından avlanmasına ve paylaşılmasına şahit olduk, ardından gelen çakallar da kalıntıları toparladı. Eğer biraz vahşi bir tablo çizdiysem kusura bakmayın fakat doğal rezervlerde bu tip olaylarla karşılaşmanız düşük ihtimal olsa da olağan.

Kenya’da doğal rezervlerdeki safarilerin ardından uzun bir otobüs yolculuğu yaparak Uganda’nın başkenti Kampala’ya ulaştık. Burada bir gün geçirip Bunyonyi Gölü’ne geçtik. Bunyonyi, Uganda’nın en güzel gölü ve yakınında yer alan Bwindi doğal orman rezervi sebebiyle sıkça ziyaretçi alıyor. Biz de Bwindi’de yapacağımız goril ailesi ziyareti için Bunyonyi’yi merkez aldık. 

2H Media/Unsplash

Uganda ve Ruanda’da yer alan birkaç orman rezervinde goril ailelerini ziyaret etmek mümkün. Bu aktiviteyi yapmak için ormana giriş izni almanız gerekiyor ve size orman muhafızları/rehberler atanıyor. Ormana giriş için her gün çok sınırlı sayıda izin çıkıyor ve giriş ücreti oldukça pahalı. Ormandaki bütün goril aileleri muhafızlar tarafından kayıt altında tutuluyor ve sabahtan akşama takip ediliyor. Oldukça kıymetli bir tür olan orman gorillerinin korunması için bütün önlemler alınıyor. Dağ gorillerini herhangi bir hayvanat bahçesinde görme şansınız yok çünkü tutsak yaşayamıyorlar. Maymun ailesinde yer alan goril akrabalarımızın DNA’sı yüzde 95-99 oranında insanlarla aynı. Dolayısıyla vücut tipleri ve davranış biçimleri de bize çok benzer, bu sebeple gorilleri orman içerisinde doğal ortamlarında ziyaret etmek inanılmaz bir deneyim.

‘Goril ailesi ziyareti’ diye çevirdiğim ‘Gorilla Trekking’i biraz daha detaylandırmak istiyorum. Goriller orman içerisinde aileleri ile birlikte yaşıyor ve hareket ediyor. Her gün sık orman içerisinde hareket edip yer değiştiriyorlar. Bunların takibini muhafızlar yapıyor. Her muhafızın sorumlu olduğu bir aile var. Muhafızlar her sabah aileleri bir akşam öncesinden bıraktıkları lokasyona giderek, ormandaki ayak izlerinden, ezilen bitki örtüsünden ve çeşitli ipuçlarından yola çıkarak yeniden buluyorlar. Bu sırada ziyaretçiler de yola çıkıyor. Sık orman içerisinde tam lokasyonun tahmininin güçlüğü sebebiyle aileye ulaşmak bazen 4-5 saatlik zorlu yürüyüş gerektirebiliyor. 

Muhafızlar sabah bizim ziyaret edeceğimiz ailenin ormanın derinliklerinde olduğu ve zorluk seviyesinin yüksek olacağı ile ilgili uyardı. Yaşça daha büyük veya kondisyon seviyesi daha düşük ziyaretçileri daha yakın ailelere atamaya çalışıyorlar ama günün sonunda goriller de biz onlara ulaşmaya çalışırken hareket etmeye devam ediyor, bu sebeple yürüyüş süresini tahmin etmek güç. Kısa bir yürüyüşün ardından ulaşmanız da mümkün.

‘Gorilla trekking’

Biz yaklaşık üç saatlik zorlu bir yürüyüşün ardından aileye ulaştık. Ziyaret ettiğimiz ailede birkaç bebek, bunun dışında dişiler, genç erkekler ve bir de gümüş sırtlı goril vardı. Aileyi bulduktan sonra onlarla bir saat geçirebiliyorsunuz, sonrasında ayrılmanız gerekiyor. 

Gorillerin dikkatini dağıtmamak ve aynı zamanda orman içerisinde böcekleri çekmemek adına nötr renklerde kıyafetler giydik. Onları hastalıktan korumak adına kural gereği hepimiz ailenin yanında olduğumuz sürece maske taktık ve 10 metreden fazla yaklaşmamaya çalıştık. Goriller sakin hayvanlar fakat kendilerini tehdit altında hissederlerse agresifleşebiliyorlar.

Biz oradayken gümüş sırtlı goril bağırarak biraz gövde gösterisi yaptı ve bize yaklaştı. Muhafızlar bizi bununla ilgili uyarmıştı. Bu gayet doğal bir davranış. Aslında ormanın sahibinin onlar olduğunu ve sadece ziyaretçi olduğumuzu hatırlattı. Bir saat hipnotize olmuş gibi onları izledik. Onlarla birlikte hareket ettik, yemeklerini yediler, bebeklerini beslediler, tuvaletlerini yaptılar ve bütün bu süreçte bizim de onlarla olduğumuzun farkındalardı. Biz sadece onların alanına saygı duyduk, izledik ve hayran kaldık.

Ahmed Galal/Unsplash

Afrika’yı anlatmaya sonraki yazılarımda devam edeceğim ama genel olarak hayatımda hiç görmediğim hayvanlara, doğa oluşumlarına ve bitki örtülerine şahitlik ettim. Tabii ki zaman ve bütçe kısıtı her zaman var. Fakat özellikle hızlı turizmin kültüre ve doğaya negatif etkilerinin daha çok konuşulduğu ve sorgulandığı günümüzde hepimizin daha bilinçli seyahat kararları alması gerektiğini düşünüyorum.

Afrika’da gezmeye devam edeceğiz ama bugünlük bu kadar, sevgiler!

Kapsül Pazar’ın ‘Yolculuk’ serisinin diğer rotaları: ‘Moğolistan’, ‘Güney Kore’, ‘Japonya’, ‘Sicilya’.

bugünkü destekçimiz

Emmy ödüllü Elisabeth Moss ile Uluslararası Emmy ödüllü usta oyuncu Haluk Bilginer karşı karşıya!

Uluslararası Emmy ödüllü oyuncu Haluk Bilginer’in konuk oyuncu olarak yer aldığı dizi, tüm bölümleriyle 29 Mayıs’ta, Disney+’ta diziseverlerle buluştu.

Disney+, çekimlerinin bir bölümü İstanbul’da gerçekleşen mini dizi  ‘’The Veil’’ın yayınlanan son tanıtımı ile diziye günler kala heyecanı artırmıştı. Gerçek ile yalanın ince bir ip üzerinde akrobasi yapacağı, izleyicilere hız treni hissi yaşatacak aksiyon ve gerilim dolu mini dizinin konusu ise diziseverleri dahada heyecanlandırıyor.

İSTANBUL, Türkiye (Mayıs 2024) – Galata Kulesi ve köprüsü, Kapalıçarşı… İstanbul’un ikonik simgelerinin fona yerleştiği, gerilim sosunun her bölümde bir üst kademeye çıktığı soluksuz kedi-fare kovalamacasında sürpriz bir isim… Filmografisine Türkiye’den ve de dünyadan sayısız kült yapımı sığdıran, dünya arenasında pek çok film festivalinin kırmızı halısında yürüyen ve Uluslararası Emmy Ödülü’ne layık görülen Haluk Bilginer, gerilim türündeki mini dizi ‘’The Veil’’da izleyicileri kilit bir rolle selamlıyor.

Emmy ödüllü Elisabeth Moss’un başrolünde yer aldığı dizide Bilginer’in ünlü oyuncuyla karşılıklı sahnesi tanıtımla birlikte kısa sürede sosyal medyada viral oldu. Galata Kulesi’nden Eyfel Kulesi’ne ve Londra’daki Big Ben’e uzanan yolculukta iki kadının arasındaki yalanlar ve gerçekler üzerine kurulu ölümcül bir oyuna izleyiciler tanıklık ediyor. Birinin büyük bir sırrı varken, diğeri ise bu sırrı ifşa etmek ve yüzlerce insanın hayatını kurtarmak için bu yolculuğa çıkıyor.

İlk üç bölümünü, ‘‘Killing Eve’’, ‘’Dracula’’ ve ‘’Penny Dreadful’’ gibi iddialı yapımların bölümlerini de yöneten Damon Thomas yönetiyor. Yaratıcılığını ve yapımcılığını ise yine iddialı yapımlardan ‘’Taboo’’, ‘’Great Expectations’’ ve ‘’Peaky Blinders’’a imza atan Steven Knight ve aynı  zamanda dizinin de başrolü olan Elisabeth Moss üstleniyor. ‘’The Veil’’, 6 bölümü ile birlikte şimdi sadece Disney+’ta.

kapsül pazar öneriyor

‘Yer değişikliği’ kararı alan Beşiktaş'ın sembol mekânlarından Kazan Birahanesi'ni işletmeci Korkut Soydan, Mehmet Özdilek ve İsmail Ünal anlatıyor: "Ruhu yaşayacak."

Babylon’un 131 şarkılık listesi: 'Bildiğin Bir Şarkıda Bilmediğin Bir Dans’

Prof Dr. Nazan Uysal Harzadın anlatıyor: 'Uyumayınca vücudumuzda neler oluyor, kahve tüketirken dikkat edilmesi gerekenler'

Ulya Soley ve Yelta Köm’ün araştırması: 'Dünyanın önde gelen kulüplerinden Berlin’deki 'Berghain' ve Londra’daki 'fabric' üzerinden rave’in mekânla ilişkisi ve mekânların toplumsal tarihi'

The New Yorker karikatürü: ‘How was the beach?’

Mehmet Yaşin’in yazısı: ‘Bizanslı hekimlerin haziran ve temmuz tavsiyeleri’

Kapsül’de bu hafta | İyi Yaşam: ‘Şifa olarak anlatı’, Spor: ‘Galatasaray, 24. kez şampiyon: Okan Buruk faktörü’, Kültür: ‘Bir devir muhteşemdik: Gezi 11 yaşında!’, Günlük Doz (31 Mayıs): ‘Dandini dandini dastana’, Business: ‘Medyanın yeni öğrencisi: Yapay zekâ’.